7 Nisan 2013 Pazar

Helena Rubinstein

      Yeterince kanlı ilk bomba kadınımızdan sonra biraz şenlenelim dedim ve bu haftayı "Çirkin kadın yoktur, tembel kadın vardır." sözlerinin sahibi, ünlü kozmetik firmasının kurucu Helena Rubinstein'a ayırdım.
      Helena, kesin bir bilgi olmamakla birlikte, 25 Aralık 1870 yılında Polonya'da doğdu. Tüccar bir babayla ev hanımı annenin 8 kızının en büyüğüydü. Büyüyünce ailesi tıp eğitimi almasını istedi ve Helena aile baskısıyla İsviçre'de bir tıp okuluna başladı. Başarılı değildi ve okulu bırakmaya karar verdi. Bunun üstüne tekrardan ailesi devreye girdi ve evlenmesi salık verildi. Helena zengin bir kocanın eline bakıp evde oturacak bir kadın değildi. Bu yüzden Avustralya'ya kaçtı. Avustralya'da bir yandan İngilizce öğrenirken, bir yandan da sıcak havadan dolayı kadınların ciltlerinin çok kuru ve bozuk olduğunu fark etti. Zamanında annesinin kimyager bir arkadaşı, onlar için süt ve başka maddelerin karışımı olan bir krem yapmıştı. Helena'nın kremi zamanla Avustralyalı kadınların ilgisini çekmeye başladı. Birçok kafe ve çay evinde çalışıp para biriktiren Helena, tanıştığı genç bir ressam olan J.T. Thompson'ın desteğiyle ilk salonunu açtı ve dağdaki çobanın bile sürdüğü bu basit formüllü kremi Créme Valaze adıyla piyasaya sürdü.
      Kreme olan inanılmaz ilginin farkında olan Helena, işleri büyütme kararı aldı. Paris'te Avrupa'nın en büyük uzmanlarından ders almaya başladı. Paris'te ilk salonunu açtı. Bu arada Avustralya'da tanıştığı ve kendisi gibi Polonyalı asıllı olan yazar Edward William Titus'a aşık olan Helena, 1908'de evlendi. Evliliğinin ardından Londra'ya taşındı ve burada da Helena Rubinstein's Salon de Beauté Valazé adıyla bir güzellik salonu açtı. Helena bununla da yetinmedi. Polonya'daki kardeşlerinin ve Dr.Lykusky yardımıyla kremlerini yapmaya devam ediyordu. Londra'daki güzellik salonunu, Sidney ve Yeni Zelanda'daki şubeler izledi. Helena Rubinstein ismi artık her yerdeydi.
      Helena makyajla çok ilgilenmemişti, daha çok cildi güzelleştirmeye yarayan bakım kremleri yapıyordu fakat zamanla göz farından başlayarak yeni makyaj malzemelerini piyasaya sürdü.
      1914'te oğullarının doğmasıyla birlikte kısa bir süre işlerine ara verdi ve tekrar Paris'e taşındı. Bu arada Birinci Dünya Savaşı başlamıştı. Polonya asıllı olmaları sebebiyle kocası ve çocuklarıyla Amerika'ya kaçtı. O dönemde bile, Amerikalı kadınların makyaj ve cilt bakımı konusunda ne kadar kötü durumda oldukları Helena'nın gözünden kaçmadı. Dur durak bilmeden ilki New York'ta olmak üzere Boston, Washington ve daha birçok eyalette salonlar açtı. Fakat piyasada önceden olduğu gibi yalnız değildi. Elizabeth Arden'le kıyasıya rekabet içinde olan Helena, keskin zekasını kullarak "Güzellik Günü" projesini uygulamaya koydu. Reklamlarında orta sınıftan hoş bir kadını kullanıyordu. Bu reklamların söylediği tek bir şey vardı: Herkes güzel görünebilir. Zaman içinde bütün rakiplerini saha dışına atarak zirveye oturdu.
      1928 yılında eşi Titus'tan ayrıldı ve Amerikadaki yatırımlarını devrederek Paris'e geri döndü. Burada bir tane daha güzellik merkezi açan Helena, içini dekoratif sanat eserleri ve antikalarla döşedi ve salonunu sanatçıların uğrak yeri haline getirdi. Amerika'daki Büyük Kriz'i fırsat bilerek devrettiği şirketini çok daha ucuza geri aldı. 15 eyalette daha salonlar açtı ve artık Helena'nın hisse değerleri milyar dolarlara çıktı. 
      1938 yılında Tchkonia ile evlenen Helena, bazılarına göre reklam evliliği olsa da, bu evliliği lehine çevirdi. Kocanın adını verdiği erkek kozmetik ürünleri piyasayadı bu sefer. 
      Helena Rubinstein Vakfı'nı 1953 yılında, yatırımlarını kontrol etmek için kurdu. Aynı zamanda İsrail'e oldukça fazla bağışlarda bulundu.
     Servetine rağmen çok cimri olmasıyla tanınıyordu. Bir yandan mücevher koleksiyonuna gözü gibi bakarken, diğer yandan 5 dolarlık pijamalar giyiyordu. Hatta evine giren ve Helena'da dahil olmak üzere evdeki herkesi bağlayan hırsızlara, ölümü göze alarak altınların ve mücevherlerin yerini söylememişti. Bir oğlunu kaybetmişti, geriye sadece diğer oğlu kalmıştı. Parlak zekası ve şansı, yaşadığı zorlukları en aza indirmişti. Her şeye rağmen arkasında 100 milyon dolar, vakıflar ve hala kadınların inanılmaz rağbet ettiği Helena Rubinstein adını bırakarak 1 Nisan 1965'te New York'ta öldü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder